kaliteli hastane


 
Ana Sayfa
Ziyaretçi defteri
MS hastalığı hakkında merak ettikleriniz
MS dernekleri, siteleri, iletişim
Merkezi Sinir Sisteminin Miyelin Hastalıkları
MS hastalığı soğuk seviyor
Multiple Skleroz ve Ozon Tedavisi
MS için Beslenme Önerileri
MS ve Vitaminler
Spor ve MS
Yorgunlukla Mücadele
MS videoları
Ahmet Maranki MS Hastalığı Tedavisi
MS Yayınları, MS Dergileri, MS Kitapları
Şifa Duası
Yeni Başlayanlar İçin MS
Alternatif MS Tedavileri
Multipl Skleroz’un Geçmişi ve Geleceği
MS Afişleri
GDO, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar
MS Semptomlarını Artıran Etkenler
MS ve Emin Mindan
MS, Evlilik, Gen
Multipl Sklerozlu Olguda Altıncı Sinir Tutulumu
İleri Yaşta Multipl Skleroz Tanısı Alan Bir Olgu
MRG ile aktif multipl skleroz plaklarının belirlenmesi
Multipl Sklerozlu Bir Olguda Anestezi Uygulaması
Multipl Skleroz (MS)’da beyin hasarını gideren protein
Progresif Tip Multipl Skleroz’lu Hastalarda Hastalık Süresi ile Zihinsel İşlev Düzeyi Arası İlişki
Multiple Skleroz (MS)
MS (Multiple Skleroz) ve Hepatit B Aşısı
MS, Primer Baş Ağrısı Prevalansı
U2, MS Şarkısı
 

GDO, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

 GDO - GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR
Prof Dr. Hakani Hazar (*)                                          
 
Son dönemlerde genetik yapıları değiştirilmiş ürünler hakkında sık sık tartışmalar yapılmaktadır. Toplumları ciddi şekilde ilgilendiren bu konu bizim ülkemiz içinde büyük önem taşımaktadır.
 
Nedir Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar?
Genetik Yapıları Değiştirilmiş Organizma(GDO), = Genetically Modified Organisms (GMO), uluslararası kullanımı ile “Living Modified Organism (LMO) yada ülkemizdeki genetik yapısı değiştirilmiş tarımsal ürünleri ayırt etmek için kullanılan genel ismi ile “Trangenik Ürünler”, bir canlı türüne başka bir canlı türünden gen aktarılması veya genetik yapıya müdahale edilmesi sonucu yeni genetik özellikler kazandırılması ile elde edilir.
 
GDO nasıl uygulanıyor: Bu uygulama gen mühendisliği işi olup bir kesme, yapıştırma ve çoğaltma işlemlerinden oluşmaktadır. Aktarılacak gen önce, bulunduğu canlının DNA'sından kesilerek çıkarılıyor. Sonra vektör adı verilen bir taşıyıcı virüs ile bu gen, DNA molekülüne yapıştırılıyor. GDO suni olarak dışarıdan yerleştirilmiş gen veya genler içeriyor. Bu suni gen/genler başka bitkilerden alınabileceği gibi, virüs, bakteri ya da hayvanlardan da alınabiliyor. Soya fasulyesi, buğday, pirinç, mısır, tütün ve pamuk gibi ürünler, daha fazla verim elde edebilmek iddiasıyla gündemdeler. Bu bitkiler, tarım için uygun olmayan alanlarda da tarım yapmak amacıyla haşerelere, suya ya da tuza dayanıklı olacak şekilde genetik olarak değiştiriliyor. Hayvancılıkta da benzer çalışmalar yapılıyor.
 
İnsanın da içinde bulunduğu ökaryot canlılarda genetik bilgiyi taşıyan, aktaran DNA molekülüdür:
- DNA olağanüstü bir paketlenme sistemiyle kromozomları oluşturmaktadır.
- DNA molekülünde bulunan genler, kalıtsal bilgilerimizin depolandığı birimlerdir.
- Bir insan hücresinde 46 kromozomun içine paketlenmiş 3 milyar baz çifti içeren yaklaşık 2 metre uzunluğunda DNA bulunur.
- Bütün genetik bilgiyi içeren kromozom setinin tamamına genom denir. Genomdaki bilgiler canlıyı diğer türlerden ve kendi türündeki diğer canlılardan ayıran boy, göz rengi gibi özelliklerinden başka hastalıklara direnç ya da bazı hastalıklara yakalanmada kalıtsal risk gibi özellikleri de belirler.
- ‘Histon’ denilen proteinlere sarılarak paketlenip kromozomları oluşturan DNA bulunduğu küçücük yerde olduğu gibi durmamakta, gerekli olan gen bölgeleri enzimler vasıtası ile açılıp kodların mRNA (messenger ribonükleik asit) denilen bir başka molekül vasıtası ile kopyaları çıkartılıp, bu kopya vasıtası ile proteinler sentezlenmektedir.
- Uzun süredir, bilim adamları insan genomunda 50.000 ile 140.000 arasında gen olduğu tahmininde bulunuyorlardı. Genom projesi ile ilgili Science dergisinde yayınlanan makaleyi hazırlayan grup kendi tahmin metodlarını degişik kriterleri, eldeki en son verilere uyguladıklarında gen sayısının 26.000 ile 38.000 arasında olabileceğini buldular.
- İnsanların dış görünüşlerindeki farklılıklara karşın DNA yapımızın %99,8'i ortaktır. DNA üzerindeki kişiden kişiye farklılıklar gösteren tüm bölgelerin tanımlanması, babalık davaları ve adli tıp uygulamalarında temel kriter olacaktır.
Maya hücersinde 6000, meyve sineğinde 13.000, bir tür solucanda 18.000, bir tür bitkide 26.000 gen bulunmasına karşın insan hücresinde çok daha kompleks olması nedeniyle daha fazla sayıda gen olması bekleniyordu. Bu kadar az sayida gen ile insan bedenindeki kompleks yapı nasıl sağlanıyor, bu hala çözülmeyi bekleyen önemli bir sır. Bilim adamları insan bedenindeki karmaşıklığın sırrının DNA veya gen sayısında değil, DNA’daki kontrol genlerinin davranışlarında gizli olduğunu belirtiyorlar.
İnsan Genom projesi “yaşamın sırları çözüldü” sloganı ile Clinton ve Blair tarafından Haziran 2000 de dünyaya duyuruldu. Henüz başlangıcın sonuna gelindiği bilinen bu proje ile DNA' üzerinde yer alan bazların dizinlerinin büyük kısmı öğrenilmiştir. Elde edilen bilgiler, gerçekten yaşamı uzatacak mı, hastalıklar ortadan kalkacak mı, doktorluk mesleği gereksiz mi olacak, insanların bundan yarar ve zararları ne olacak, bizim gibi ülkelerde durum ne olacak soruları ülkemizde de tartışılmaya başlanmıştır.
Günümüzde tedavisi olmayan 3.000 den fazla genetik hastalığa yatkınlığı belirlemek, ilgili genlerin yerlerini, yapılarını aydınlatarak tanı ve tedaviyi olanaklı kılmak, gereken genetik düzeltmeleri yapmaktı. Geneton adı verilen yöntemle bilim insanlarının, genetik hastalıkları kökeni olan 2 bin 200 genden 800 kadarını tanımladıkları ve yerini belirledikleri belirtiliyor.
Proje ile bazı kanser türleri, hemofili, multiple skleroz, kistik fibrozis, Huntington hastalığı, Crohn hastalığı, tip I diabet, skleroderma, lupus, pernisiyöz anemi, tiroidit, Graves hastalığı gibi birçok hastalığın tanı ve tedavisi ve ilaçların geliştirilmesi mümkün olacaktır.
Artık teşhisler daha kısa sürede konabilecek, tedavilerdeki isabet katsayısı yükselecek ve ilaçlar yan etkilerden arındırılabilecekti. Olağanüstü bir adım atmalarına ve her geçen gün ışığa koşmalarına rağmen bilim adamları aslında işin henüz başında olduklarının farkındaydı. DNA (Dioksiribo Nükleik Asid) kodlarının tam olarak çözülmesinin birkaç yüzyıl sürebileceğini söylüyorlardı.
İnsan sağlığı dışında, elde edilecek bilgiler, biyoarkeoloji, antropoloji, insan göçleri ve evrim süreci ile ilgili verilere ulaşmada, bunları değerlendirmede kullanılacaktır. Ayrıca tarım, hayvancılıkta verimin arttırılması, çeşitli hastalıklara, olumsuz çevre koşullarına dirençli türlerin geliştirilmesi mümkün olabilecektir.
 
GENOM PROJESİNİN TEHLİKELERİ
ABD'deki bazı sperm bankaları zeka ve çeşitli yetenekler yönünden üstün olduğu düşünülen erkeklerin spermlerini toplamakta, bunları yine üstün zekalı kadınlar için saklamaktadırlar. Bu uygulamaları genom projesinin beklenen en olumsuz sonuçlarından biri olan öjeni (eugenics) kavramı içinde değerlendirmek olanaklıdır. İnsanları bazı genetik özelliklerine göre ayırarak toplumu ıslah etme anlayışı, bir başka tanımla üstün ırk kurma saplantısı 20. yüzyılda milyonlarca insanın ölümü ile sonuçlanmıştır. İnsan genomuyla ilgili bilgilerin yine insan türünü iyileştirme gerekçesiyle kullanılabileceği düşüncesi ciddi bir endişe kaynağı olmuştur. Bu düşüncenin egemen olması durumunda "normal-anormal" ve "hastalık-sağlık" kavramları genetik bilgilere sahip güçlerin anlayışı doğrultusunda, onların değer yargılarına göre yeniden tanımlanabilecektir.
 
Genetik Kopyalama - "Klonlama (kopyalama), tek bir hücre çekirdeğindeki genetik malzemeden. birbirinin özdeşi çok hücreli canlıların üretilmesidir."Klonlama çalışmaları 1996 yılında Dolly isimli meşhur koyunun dünyaya gelmesiyle gündemimize taşındı ve hâlâ da bu konu hakkında tartışmalar devam ediyor. Dolly aslında o tarihe kadar klonlanmış ilk canlı değildi ancak onun dünyaya gelmesinde kullanılan metod olarak diğer klonlanmış canlılardan farkı vardı. İsterseniz ilk önce neden klonlama çalışmaları yapıldı kısaca onu bir gözden geçirelim.
Klonlama çalışmalarının görünürdeki amaçlarından bazıları şunlar:
• Araştırmalarda kullanılmak üzere, birbirinin aynısı olan hayvanları üreterek yapılan deneyler sırasında hayvanlar arasındaki farklılıkların deney sonuçlarını etkilemesini engellemek.
• Ticarî değeri olan hayvanların hepsinde aynı özellikleri yakalamak için seçilen bir hayvanı kopyalayarak çoğaltmak.
• Nesli tükenmekte olan hayvanların yeniden çoğalmalarını sağlamak.
• Tedavi amaçlı hastaya özel doku ve organ üretmek.
 
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR
- İlk gıda 1960’lı yılların başında üretilmiş.
- İlk ciddi patates üretimi ise 1967 yılında başlamıştır.
- 1979’da süt ineklerine enjekte edilen sentetik büyüme hormonu üretilmiştir.
- 1980’de ABD, Almanya ve Belçika’daki araştırmacıların patojenik bir bakteriyi kullanarak, transgenik bitkilerin üretimi için yeni metodlar bularak, domatesin uzun sürede olgunlaşmasını sağlayan çalışmalar ile devam etmiştir.
- 1990’lı yıllarda halkın tüketimine uygun genetik mühendisliği yolu ile ilk olarak peynir üretilmiş fakat bu üretim halkın dikkatini fazla çekmemiştir.
- Araştırmalar ve uygulamalar; 1993 yılında domuzlardaki yem tüketimini azaltarak et verimini artırmışlar.
- 1994 yılında yeni bir domates çeşidi geliştirilmiştir.
1950’li yıllarda “Yeşil Devrim” ile:aşırı sulama, mineral gübreleme, pestisid kullanımı, bitki ıslahı, toprakların kirlenmesi ve su kaynaklarının azalmasının getirdiği sorunlar günümüzde GDO’nun bir kurtarıcı olarak görülmesine neden olmuştur.
Bunun yanında; bir yandan artan dünya nüfusu, bir yandan milyonlarca insanın açlıkla karşı karşıya olduğu gerçeğinden yola çıkılarak, bir grup bilim adamı GDO teknolojisinin açlığa çözüm olarak 21. yüzyıla damgasını vuracağını belirterek bu teknolojiyi savunmuşlar. Bir grup bilim adamı ise açlığın nedeninin yetersiz üretim olmadığı, üretimin dengesiz dağılımından kaynaklandığını vurgulamaktadırlar.
 
YARARLAR-MASRAFLAR-RİSKLER
Mevcut transgenik ürünlerin sağladığı:
Ekonomik yararlar- Daha etkili böcek ve yabani ot mücadelesi sonucu, verim artışı sağlamaları ve ilaçlama masraflarından tasarrufu sağlayarak üretim maliyetinin düşürülmesidir.
İnsan ve hayvan sağlığının korunmasındaki yararları ise tarımsal savaş araçlarının devreden çıkarılması ile kalıntı etkisinin azaltılması sonucu daha güvenli ve sağlıklı gıda ve yem tüketimidir.
Çevresel yararının ise, yabani ot mücadelesinde etkili transgenik çeşitlerin yabani ot için geleneksel yöntemlere bağımlılığının azaltılması, böylece daha az toprak işlemesi daha az sürüm ve toprak erozyonunun olması; tarımsal ilaçlamanın azaltılması ile toprak ve yer altı sularının kimyasallarla kirlenmesinin önlenmesi, tür ve canlıların korunmasında ve biyoçeşitliliğin dürülmesinde önemli olduğudur.
Transgenik ürünlerin yarattığı masraflar ise ileri teknoloji gerektiren çeşitlerin, geleneksel ürün tohumlarına göre yüksek maliyetli olacağı varsayımına dayandırılmaktadır.
Risk- Diğer yandan transgenik ürünler insan ve hayvan sağlığı, gıda güvenliği, biyolojik çeşitlilik, gen, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde riskoluşturma olasılığı taşımaktadırlar.
 
Gen aktarımı ile;
- Diğer organizmalardan hastalık ve alerji yapacak özelliklerin taşınma olasılığı
- Transgenik ürünlerin birincil ve ikincil, metobolik ürünleri içinde beklenmeyen biyokimyasal ürünler bulunması riskini ortaya çıkarmaktadır.
- Ayrıca antibiyotiğe dayanıklılık genlerinin insan yada hayvan bünyesine geçmesi nedeniyle dayanıklılık oluşması
- Transfer edilen genlerin insan bünyesindeki bakterilerle birleşme olasılığı
- Virüs kaynaklı genlerin dayanıklılık geninin diğer virüslere transfer etme olasılığı risk kaynakları olarak görülmektedir.
 
Transgenik ürünlerle ilgili diğer bir konu ise:
- Bu ürünlerin bulundukları çevrede bitki sosyolojisinin bozulmasına
- Doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına
- Ekosistemdeki tür dağılımının dengenin bozularak genetik kaynakları oluşturan yabani türlerin doğal gelişimlerinde sapmalara neden olacağı iddiasıdır. Böylece organik tarım üretimi ile de çelişkiler yaşanacağı düşünülmektedir.
 
GDO ÜRÜNLERİ SAĞLIĞIMIZI NASIL ETKİLER?
GDO'lu ürünlerin temel sakıncalarından biri de insan sağlığına karşı olumsuz etkileri. Ülkemizde 2000 yılında Çevre Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Biyoteknoloji Derneği'ne göre, sağlık riskleri şunlar:
- Antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşturması- GDO'lu gıdaların, antibiyotiğe karşı önceden dirençli olarak geliştirilmiş olmasıdır. Gen teknolojisi sürecinde, her hangi bir canlı organizmanın içine, bir başka canlının gen yapısına yerleştirilme sürecinde, o genin korunması için antibiyotik kullanılıyor. Dolayısıyla, zincirdeki son halka olan insan, bunu yediği zaman ister istemez antibiyotik almış oluyor. Böylece, sonradan bir hastalıkla karşılaşan bünye, antibiyotiğe karşı bağışıklık kazanmış oluyor.
- Gıda olarak kullanımda insan ve hayvanda toksik ya da allerjik etki yapması. Farklı organizmaların genlerinin birbirine eklendiği süreçte, alerjik etkiler de ortaya çıkabiliyor. Örneğin, fındığa karşı bir alerjisi olan bir metabolizma, farkında olmadan fındık geni aktarılmış patates yediği bir durumda, bünye alerjik reaksiyon gösteriyor.
- Doğrudan alım durumunda insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali.
- GDO'lu ürünlerin hemen hemen yüzde 70’ine yakını, kuraklığa ve böceğe dayanıklılık sağlanması amacıyla, böcek ilacı içermesidir. Böcek zehri aktarılmış bir mısırı yiyen bünyede toksik etkiler ortaya çıkabiliyor.
 
Rowett Enstitüsü'nde çalışan Arpad Pusztaria'nın son deneyleri GDO'larla ilgili yeni kuşkular ortaya çıkardı. Sözü edilen çalışmada, genetik yapısı değiştirilmiş patateslerin fareler için toksik olduğu, bağışıklık sisteminde bozukluklar, viral enfeksiyonlar gibi birçok etkileri olduğu ortaya çıktı.
Bir başka deney, besinler yoluyla aldığımız yabancı DNA'nın hücrelerimize taşınabileceğini ortaya çıkardı. Yakın zamana kadar DNA'nın bağırsaklarımızda sindirilebileceği düşünülüyordu. Bakteriyel bir virüsün DNA'larıyla beslenen farelerde bağırsak boyunca yaşayabilen ve kana karışabilen büyük virüs DNA'sı parçaları bulundu. Alınan DNA'lar lökositlerde, dalak ve karaciğer hücrelerinde de görüldü ve virüs DNA'sının fare genomuna yerleştiği kanıtlandı. Hamile farelere yedirilen virüs DNA'sı, ceninin ve yeni doğmuş yavruların hücrelerine geçtiği de belirlendi.
 
GDO karşıtları, GDO'nun insan sağlığını tehdit ettiğine dair üç temel tez ortaya koyuyor:
- Bunların başında, GDO'lu gıdaların, antibiyotiğe karşı önceden dirençli olarak geliştirilmiş olması geliyor.
- Farklı organizmaların genlerinin birbirine eklendiği süreçte, alerjik etkilerin ortaya çıkmasıdır.
- GDO'lu ürünlerin hemen hemen yüzde 70’ine yakınının, böcek ilacı içermesidir.
 
GDO savunucuları, GDO'nun insan sağılığına yaptığı olumsuz etkileri kabul etmiyorlar ancak, kesinlikle zararsızdır gibi net bir ifade kullanmaktan da kaçınıyorlar.
ÇEŞİTLİLİK Mİ, MONOKÜLTÜR MÜ?
Biyolojik çeşitliliği korumanın en önemli nedenlerinden biri de muhtemel besin kaynaklarını garanti altına almak. Doğabilimci Norman Myers'in, Yabani Türler Hazinesi adlı kitabında yakın zamana kadar kullanılmayan oldukça ilginç birçok bitki türü var. Tarım bilimcilerine göre, dünyada insan besini olmaya uygun 80 bin bitki türü var. Tarih boyunca 3 bin kadar bitkiyi yiyecek olarak kullanmışız. Yaygın olarak yetiştirilen tür sayısı ise 150. Günümüzde ise yalnızca 15 kadar bitki türü tüm dünya nüfusunun %90'ını doyuruyor. Üstelik yaygın olarak yetiştirilen tür sayısı giderek azalıyor, bu türlerin yabani çeşitleri de yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Kaybolan her yabani çeşitle birlikte gen zenginliği biraz daha daralıyor
Monokültür yayıldıkça, yediğimiz ürünlerden aldığımız besin ve damak tadı da tek tipleşiyor. Örneğin Asya'da 140 bin çeşit pirinç var. Ancak beş ya da altı çeşit yoğun olarak ekiliyor, bu beş çeşit pirinç, ekilmiş toprakların %60-70'ini oluşturuyor. GDO'ların yarattığı en önemli tehlikelerden biri tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Modern tarım yöntemlerinin yolaçtığı etkiler yüzünden zaten yeteri kadar azalmış olan çeşitler de GDO'nun tehdidi altına giriyor. Çünkü GDO'ların aktarılmış genleri çevresinde bulunan, geleneksel yöntemlerle üretilen ürünlere de geçebiliyor.
 
GDO Verimi Artırır mı?
Genel bir kural olarak, tarım sistemine ne kadar enerji harcanırsa, üretim o kadar yükselir. Ekolog Odum'un hesaplarına göre; doğadaki bitkileri devşirerek yaşayan avcı-toplayıcı toplumlarda hektar başına yıllık hasat 0.4 ila 20 kilo arasında. Geleneksel yöntemlerle tarım yapan toplumlarda, yılda hektar başına 50 ila 2.000 kilo ürün alınabilir. Modern tekniklerle tarım yapan, sanayi toplumlarında ise bu miktar yılda hektar başına 2.000 ila 20.000 kilo. Sanayi domatesinde özellikle hibrit kullanımıyla 100.000-200.000 kg. ürün alınabilir.
Bu verim elbette artan enerji girdileriyle sağlanıyor, geleneksel tarımda, saban, hayvan gücü vb. yollarla sisteme harcanan enerji, modern tarımda traktör, kimyasal ilaç vb. şekillere bürünüyor.
 
GDO Açlığa Çare Olur mu?
GDO'yu savunan görüşlerin dayandıkları en önemli noktalardan biri, dünyada giderek artan besin ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için GDO'nun zorunlu olduğu. Transgenik bitkilerin başlıca üreticisi ABD'nin başkanı G. Bush şöyle konuşuyor bu konuda: "Dünyanın çok büyük bir kısmı açtır ve genetik olarak değiştirilmiş bitkiler, yüksek verimli, hastalıklara dayanıklı üretimi doğururlar. Dolayısıyla dünyanın açlığını önlemenin tek yolu, genetik olarak değiştirilmiş organizmaların üretimini gerçekleştirmektir." Dünyadaki açlığın nedeni yeterli besin olmaması değil, besinin adil dağılmaması ve plansız tarım politikaları.
 
GDO Üreticisi Firmaların Niyeti
GDO üreticisi çok uluslu şirketler de bu lezzetli pastadan pay almak istiyor. Dünyada genetiği değiştirilmiş tarım ve yem ürünlerinin tohum piyasası 8-10 firmanın elinde. Bu firmaların ana hedefi; dünyadaki tüm ülkelerin tarım ve hayvancılığını, tohum alımında kendilerine bağlanacak şekilde biçimlendirmek.
 
Dünyada Durum
Dünyada 2003 yılı verilerine göre toplam 67,7 milyon hektar alanda trangenik bitki üretilmektedir. Son yedi yılda toplam transgenik ürün ekili alanlar 6 kat artarken en fazla artışın 8 kat ile soya da olduğu görülmektedir.
 
Ekilen transgenik bitkilere ait alanların:
-%58,9’unu soya
- %23,4’ünü mısır
- %11,2’sini pamuk oluşturmaktadır.
GDO tarımı yapan ülkeler:
- %63’lük bir payla ABD
- %21 ile Arjantin
- %6 ile Kanada
- %4 ile Çin gibi ülkelerdir.
 
GDO’ların olası risklerine karşı çevrenin ve biyoçeşitliliğin korunmasını sağlamak üzere, bu konuda bağlayıcı güç taşıyan uluslararası ilk belge “Cartegena Biyogüvenlik Protokolü” Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesine ek protokol olarak 29 Ocak 2000 tarihinde kabul edilmiş ve 24 Mayıs 2000 tarihinde imzaya açılmıştır.
Türkiye de bu antlaşmayı aynı tarihte imzalamış ve 17 Haziran 2003 tarihinde TBMM’nde görüşülerek, 4898 sayılı Kanun ile kabul edilerek, 24 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Protokolün sağladığı imkanların genişletilerek uygulanmasında mutlaka Biyogüvenlik Yasasının çıkarılmasına ihtiyaç vardır.
Avrupa ülkeleri, ABD ve Latin Ülkelerinden farklı olarak, GD ürünlerin üretilmesi konusunda oldukça katı bir tutum sergilemektedir. Özellikle kamuoyu baskısı nedeniyle pek çok Avrupa ülkesinde bu ürünlere sıcak bakılmamaktadır. Ancak İngiltere gibi bazı ülkeler, bu gelişmelerin gerisinde kalmamak için yoğun halk baskısına rağmen üretim konusunda yeni çalışmaları desteklemektedir. Avrupa ülkeleri bir yandan transgenik üretimle ilgili çalışmaları reddederken, bir yandan da GD ürünlerin ülkelerine girişlerinde etiketlerin kullanılmasını şart koşmaktadırlar. Fakat ticari kaygılar ve rekabet nedeniyle zamanla bu ülkelerin de trangenik ürünlerin üretimine başlayacakları yönünde görüşler mevcuttur. Diğer bir gerçek ise; Cartegena Protokolünün yürürlüğe girmesiyle uygulanmaya başlanacak kısıtlamaların, protokolü imzalayan ülkelerde GD ürünlerin rekabet gücünü GD olmayanlara karşı önemli ölçüde düşüreceğinin bilinmesidir.
 
GDO HAKKINDA BAZI ÖRNEKLER
Genleri Susturan İlaç
Tıp çevrelerinin 'devrim' diye sunduğu yeni bir sınıf ilaç kanser, kalp ve obeziteye çare olacak. Bu ilaçla hastalıklı gen, etkisiz hale gelecek
Genetikçiler Yeşil Domuz Üretti
Alman bilim adamları, domuz cinsine yabancı bir geni domuzların hücrelerine yerleştirmeyi başardı. Genetik olarak değiştirilen domuzların çoğunda, yabancı gen aktif hale geldi ve hayvanların dokularının parlak yeşil renk olmasını sağladı. Bilim adamları, bunun, genleri istenilen yerlere yerleştirme yolunda ileriye atılan bir adım olduğunu belirterek, bu yöntem geliştirildiği takdirde çiftlik hayvanlarına istenilen özellikler verilebilecek ve hayvanlardan alınan organlar insanlara nakledilebilecek.
Maratoncu
ABD'de araştırmacıların genetik değişikliğe uğrattıkları fareleri birer maratoncu haline getirmeyi başardıkları, bunun da ileride genetik dopingin yolunu açabileceği bildirildi.
Araştırmanın başında bulunan Evans, genetik yapısı değiştirilmiş farelerin, diğer farelerden 2 kat daha hızlı ve 2 kat daha uzun süre koşabildiğini belirtti ve normal fareler 900 metre koşarken, genetik değişikliğe uğratılmış farelerin 1800 metre koşabildiğini, bu farelerin normal farelerden 1 saat daha fazla koştuğunu anlattı. Genetik değişikliği fareleri maratoncu yaptı...
Genleriyle Oynanan Keçinin Sütü İlaç Oldu
ABD’de genleriyle oynanarak DNA’sı değiştirilen keçilerin sütünden imal edilen bir ilaç "antitrombin" eksikliğinin tedavisinde kullanılacak. Antitrombin eksikliği, insanlarda ender görülüyor, ama kanda pıhtılaşma eğiliminin artmasına neden oluyor. bu rahatsızlığın tedavisinde kullanılacak olan "Atryn" isimli ilaca Avrupalı yetkililer onay verdi. İlacı geliştiren Amerikan ilaç üreticisi "GTC Biotherapeutics" sözcüsü Tom Newberry, Atryn’in ilaç endüstrisinde devrim yaratma potansiyeline sahip olduğunu ve 2007 yılı ortalarından itibaren Avrupa’da piyasaya sürüleceğini söyledi.
Genetik Değişikliğe Uğramış İlk Erkek Buzağı Doğdu
Laboratuvar yetkililerine göre, buzağıyı dünyaya getiren klonlanan ineğin DNA'sında bir insan büyüme hormonu bulunması sayesinde, Pampero'nun dölleyeceği ineklerin sütünden büyüme hormonu üretilebilecek.
Buenos Aires - Arjantin'de, klonlanmış bir ineğin bir boğayla çiftleştirilmesiyle, dünyanın ilk genetik değişikliğe uğramış erkek buzağısı dünyaya geldi. Özel Biosidus laboratuvarında 7 Aralık'ta dünyaya gelen erkek buzağıya "Pampero" adı verildi. Biosidus Laboratuvarı Müdürü Marcelo Criscuolo, tek bir ineğin sütünden elde edilebilecek hormonların üretimiyle, tüm ülkedeki büyüme hormonu ihtiyacının karşılanabileceğini söyledi. Criscuolo'ya göre Arjantin'de büyüme sorunlarıyla karşılaşan 1500 çocuk bulunuyor. Pampero'dan bir seferde alınacak spermle 300 kadar ineğin döllenebileceğini belirten Criscuolo, bu ineklerin yarısının süt vererek büyüme hormonu üretebileceğini ifade etti. Criscuolo, "bunu laboratuvarda yapmak yıllar alırdı" diye konuştu. Biosidus'un proje için 7 milyon dolar harcadığı belirtiliyor.
Genetiğiyle Oynanmış Gıdalar Sağlığa Zararlı Değilmiş
Illinois Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bruce Chassy, düşünülenin aksine genetiğiyle oynanmış gıdaların insan sağlığına zararlı olmadığını söyledi.
Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü'nde "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar İçin Biyoteknoloji Kullanımı: Mitler ve Gerçekler" konulu panel veren Chassy, özellikle gıdalarda gerçekleştirilen genetik değişikliğin insanların yararına yapıldığını ve giderek kalabalıklaşan dünyanın gıda ihtiyacının karşılanması için şart olduğunu kaydetti. Çin hükümetinin, pamuk tarlalarına dadanan bir zararlıyla mücadele için pamuğun genetiğine ürünün kalitesini etkilemeyecek bir zehir eklediğini anlatan Chassy, bu şekilde bitkiye saldıran zararlıların ilk lokmada hayatını kaybettiğini söyledi.
Her yıl dünyadaki tüm tarım arazilerinin yüzde 1'inin çeşitli sebeplerle kaybedildiğini anlatan Chassy, sulanabilir alanların yüzde 50'sinde ise suyun tuzlu olduğunu ve gıda üretimini gelecek 50 yılda büyük sıkıntılar beklediğini belirtti.
Genetiği Değiştirilmiş Mısır Sağlığı Bozdu
Genetik değişikliğe uğratılan mısırı yiyen farelerde karaciğer ve böbrek sorunları ortaya çıktı... Amerikan biyoteknoloji şirketi Monsanto’nun yetiştirdiği mısıra karşı kampanya başlatan Greenpeace örgütü, genetik değişikliğe uğratılmış mısırın zararı hakkında bir araştırma yaptırdı. Archieves of Environmental Contamination and Technology dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, 90 gün boyunca şirketin yetiştirdiği MON863 mısırı yedirilen farelerin karaciğer ve böbreklerinde “zehirlilik işaretleri” görüldü. Greenpeace’in Fransa bürosu sözcüsü Arnaud Apoteker, “İlk kez bağımsız bir araştırma, insanların tüketimine sunulan genetik değişikliğe uğratılmış bir ürünün zehirlilik işaretleri gösterdiğini gösterdi” dedi. MON863, kök kurtlarına karşı dirençli hale getirmek için genetik değişiklik yapılmış bir mısır türü.
 
AB'DE ETİKET ZORUNLULUĞU
Avrupa ülkelerinde, içeriğinde yüzde 0.9'dan fazla GDO bulundurulan ürünlerin etiketlendirilmesinin zorunlu olduğu kaydedilen açıklamada, Türkiye'nin üretici temelli, doğayla ve tüketiciyle dost, dönüştürücü bir tarım yapısını hedeflemesi gerektiği kaydedildi. Açıklamada, Hükümet'e, Arjantin'den gelen mısırların Türkiye'ye girmeden önce analizinin yapılıp yapılmayacağı, mısırların GDO'lu olması durumunda nasıl bir tavır alınacağı ve analiz sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılıp paylaşılmayacağı soruları yöneltildi.
Genetiği Değiştirilmiş Pirinç Uyarısı
Uzunköprü Çeltik Üreticileri Birliği Başkanı Ali Öner, ABD'de genetiği değiştirilerek geliştirilen çeltik türü olduğunu iddia ederken, genetiği değiştirilmiş pirinçlerin Türkiye'ye girmemesi için gerekli tedbirlerin alınması uyarısında bulundu.
Öner, AA muhabirine yaptığı açıklamada, konuyla ilgili Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bilgi verdiklerini söyledi. ABD ve Güney eyaletlerinde Arkansas, Missouri, Mississippi, Louisiana ve Teksas'ta üretilen çeltiğin genetiğinin değiştirildiğini savunan Öner, geliştirilen çeltiğe ''LLRICE 601'' adlı verildiğini bildirdi.Bu ürünün bakteri taşıdığı ve yetkisiz olarak geliştirildiğini öne süren Öner, şunları kaydetti:
''Bu çeltik türünün, ABD'de çeltik arazilerinde ve depolardaki çeltiğin içine karıştığı Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından da doğrulandı. Japonya, Güney Kore ve Avrupa Birliği gibi ülkeler, ABD'den yapılan pirinç ithalatını hemen yasakladı. Bu pirinç türünün ithal yolla Türkiye'ye girmemesi için tedbir alınmasını istiyoruz. Bunun hem tüketicinin sağlığı açısından, hem de üreticinin ürettiği çeltik türünün niteliğinin korunması için önemli.''
 
Gen Müdahalesi Yapılmış Patates Yetiştirilen Tarlaya Saldırı
Amsterdam - Hollanda'da, deneme amacıyla gen müdahalesi yapılarak yetiştirilmek istenen patatesin ekildiği bir tarla, bir grup eylemci tarafından tahrip edildi. Nişasta ve patatese bağlı gıda üretimiyle tanınan Avebe şirketine ait çiftlikte yetiştirilen patatese yönelik eylemin geçen ay yapıldığı, ancak başka patates tarlalarına zarar verilmesinden endişe edildiği için kamuoyuna duyurulmadığı açıklandı. Eylemi yapan grubun internet üzerinden duyurduğu saldırı, Avebe şirketi tarafından da doğrulandı. Avebe sözcüsü, eylemle patatese doğrudan verilen zararın çok büyük olmadığını, ancak patatesler uzun vadeli bir proje kapsamında araştırma amaçlı üretildiği için, zararın gerçek değerinin milyonlarca avroyu bulduğunu belirtti.
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERE DİKKAT
Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği Genel Başkanı Mustafa Göktaş genetiği değiştirilmiş ürünlerin tehlike saçtığını ve bu ürünlere dikkat edilmesi gerektiğini bildirdi.
Göktaş yaptığı açıklamada, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO) adı verilen yiyeceklerin mutfaklara kadar geldiğini ve vatandaşın bu yiyeceklere karşı dikkatli olması gerektiğini vurguladı. Yiyeceklerin kendi doğasında bulunmayan başka bir karakter kazandırma yoluyla, farklı bir organizma elde edilmesi şeklinde ifade edilen GDO'ların, insan sağlığı açısından tehlike saçtığını kaydeden Göktaş, 'Resmen ithal edilen bir çok ürünün içinde bilerek veya bilmeyerek GDO'ya rastlamak mümkün. Ve bunun bizdeki alım satımı ilgilendiren yasal süreci devam ederken, Tarım Bakanlığı'nın çok sıkı denetim yapmasını istiyoruz. Buna asla izin verilmemeli' dedi.
GDO'ların antibiyotiğe karşı önceden dirençli hale getirilmiş olduğunu ifade eden Göktaş, hastalık anında vücudun antibiyotiğe karşı direnç kazandığını bu nedenle antibiyotiklerin etkili olmadığını belirtti. Bu tarz yiyeceklerin üretiminde, kuraklık ve böceklere karşı korunması amacıyla, böcek ilacı kullanıldığına dikkat çeken Göktaş, bu ilaçların vücutta toksik etkiler ortaya çıkarabileceğini ve alerji hastalıklarını tetikleyebileceğini belirtti. Dünyadaki ekili alanların içinde 67 milyon hektardan fazlasında genetiği ile oynanmış tarım yapıldığını savunan Göktaş, bu ekimin yüzde 99'unun ABD, Kanada, Arjantin ve Çin de gerçekleştiğini belirtti. ABD başta olmak üzere AB ülkelerinin dünyada ki kıtlığı ve açlığı önlemenin yolu olarak gördüğü GDO'lu ürünlerin doğal yaşamı tehdit ettiğini savunan Göktaş, 'Bu durum çok uluslu şirketlerin oyunudur ve tarım nüfusu sömürülmektedir" dedi.
 
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye'de GDO konusunda en fazla dikkat edilmesi gereken konulardan biri bu. Türkiye, biyolojik zenginlik bakımından çok şanslı bir ülke: Türkiye'nin Biyolojik Zenginlikleri adlı envanter çalışmasına göre; ülkemizde:
- 120 memeli türü
- 413 kuş türü
- 93 sürüngen türü
- Kurbağagillerden 18 tür
- 276 deniz balığı türü
- 192 içsular balığı türü
- 60-80 bin kadar böcek türü
- Çiçekli ve çiçeksiz tohumlu bitkilerden 9 bin tür biliniyor.
 
Alg, mantar, yosun gibi diğer bitki gruplarının sayısı ise iyi bilinmiyor. Daha yeni bazı kaynaklar ise ülkemizdeki bitki türü sayısını 11 bin olarak belirtiyor. Ancak, örneğin Avrupa ile karşılaştırılacak olursa, Türkiye tür sayısı bakımından oldukça zengin. 11 bin bitki türümüzden 2 bin kadarı, başka hiçbir yerde bulunmayan türler. Tüm Britanya Adalarında toplam 2 bin, tüm Avrupa'da 11.500 bitki türü olduğunu düşünecek olursak, ülkemizin zenginliği daha iyi anlaşılır.
 
Türkiye’de GD Ürünler İki Açıdan Önem Taşımaktadır:
- Birincisi GD ürünlerin Türkiye tarafından üretiminde mevcut teknolojinin durumu ile halihazırda bu konudaki araştırmaları ve mevzuatı bütünüyle içeren yasal dayanak;
- İkincisi ise dünyada bazı ülkeler tarafından kolayca üretilen bu ürünlerin Türkiye tarafından ithal edilme olasılığının yüksekliği ve kolaylığıdır.
Bu nedenle en önemli konu öncelikle dış alımda biyogüvenlik tedbirlerinin alınmasının bir an önce sağlanmasıdır. Halen ülkemizde transgenik ürünlerin üretimi yasaktır. Konu ile ilgili bir yasa olmamakla birlikte, Türkiye’nin “Ulusal Biyogüvenlik Yasa” taslağı mevcuttur. Bu taslak, 2000 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Cartegena Biyogüvenlik Protokolü’nü dikkate alınarak bir çok konu uzmanının bulunduğu kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanmıştır. Taslak, gerek Türkiye’de yetiştirilsin, gerekse ithal edilsin her türlü transgenik ürünün Türkiye’de satışa çıkmadan önce bir takım değerlendirmelerden yani risk analizi’nden geçmesini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca taslak, insan sağlığı ve gıda açısından yapılacak testlere öncelik vermekte, bunun yanında üretilen transgenik ürünlerin üretici firmalar tarafından patent sistemi ile korunmaları nedeniyle gen kaçışı ve doğal gen kaynaklarının korunması ve organik tarım ile ilgili konuları yasaklayıcı değil, ama zorlaştırıcı maddeleri içermektedir.
 
Bu taslağın yasalaştırılması çok önemlidir. Çünkü Türkiye:
2003 yılında     Toplam                   ABD                               Arjantin
Mısır                  1.818.131 ton       1.113483 ton                356.753 ton
Soya                   813.635 ton          382.824 ton                  336.990 ton
 
1.818.131 ton mısır ithal etmiş, bu miktarın 1.113.483 tonu ABD, 356.753 tonu ise Arjantin’den ithal edilmiştir. Toplam 813.635 ton soya ithalatının 382.824 tonu ABD’de, 336.990 tonu ise Arjantin’den yapılmıştır. Bir başka ifade ile toplam 1.8 milyon ton mısır ithalatının %81’i ABD ve Arjantin’den; toplam 813 bin ton soya ithalatının ise %88’i ABD ve Arjantin’den yapılmıştır.
Şu anda söz konusu ülkelerin GDO’lu mısır ve soya üretiminde önemli ülkeler olduğu, ülkemize transgenik ürünlerin girişinin ise mevzuata göre yasak olmasına karşın girişinin fiili olarak olup olmadığını kanıtlayacak laboratuarlar olmamasında (daha doğrusu konu ile ilgili yasa çıkmadığından) bu ülkelerden yapılan mısır ve soya ürünlerinin transgenik ürünler olduğu konusunda şüpheler mevcuttur.
Tarım ve Köyişlerine bağlı Koruma Kontrol Genel Müdürlüğündeki biyoteknoloji laboratuarlarında GDO’lu ürünün tesbiti yapılmaktadır.
Türkiye’de transgenik ürünlerin üretiminde önemli olan Modern Biyoteknoloji çalışmaları; gen transfer çalışmaları bazında Üniversitelerde (ODTÜ, AÜZF), teşhis ve karakterizasyon ağırlıklı çalışmalar da Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne bağlı Araştırma Enstitülerinde Bakanlık tarafından 1998 yılında hazırlanan “Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri” talimat çerçevesinde yürütülmektedir.
Türkiye modern biyoteknolojik ürünlerin yerli üretimi konusunda yeterli olmamasına rağmen, özellikle tarım sektöründeki ürünler için yüksek bir uygulama potansiyeline ve pazarına sahiptir. Bu nedenle de bir çok yabani türün anavatanı olan ülkemizde, genetik olarak değiştirilmiş bitkilerin ekimi, patent alma vb. bazı hassasiyetler gündemdeki yerini almaktadır.
 
GENEL DEĞERLENDİRME
- Tarım, insanların gıda ihtiyacını karşıladığı için dünyadaki tüm ülkeler tarafından farklı yöntemlerle desteklenmek zorundadır. Bu yöntemlerden birisi de modern teknolojinin kullanılarak, üretimde kalite ve verimliliğin artırılması olmaktadır. Olumlu yönleriyle kullanıldığında insanlığa büyük yararları olacak olan Modern Biyoteknolojinin en büyük olumsuzluğu ise kullanılan materyalin “canlı varlıklar” olmasıdır. Bu nedenle dünyada ve Türkiye’de Modern Biyoteknoloji ile üretilen tarım ürünleri, gıdalar ve organizmalar ile ilgili tartışmalar devam edecektir.
Bir yandan birçok ülkede gündemi meşgul eden organik tarım çalışmaları, bir yandan dünyanın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik durum ve nüfus artışı gözönüne alındığında genetik mühendisliğinin gıda ürünlerinin artırılmasında kullanılması hem zorunlu görülmektedir. Transgenik ürünlerin üretiminden doğabilecek risklerin azaltılması ve beklenen azami faydanın sağlanması ancak risk oluşturma ihtimali olan ürünlerde risk analizi (risk değerlendirmeleri, risk yönetimi, risk iletişimi) uygulamaları ile mümkün olabilecektir.
Önemli olan bu tür üretimde bulunulduğunda; tarım, hayvancılık ve gıda üretiminde potansiyel riskler olmasına karşın, beraberinde birçok avantajları da sağlayacağı kabul edilen, genetik teknolojisi ile ilgili daha ayrıntılı, ilkeli ve kaliteli uygulamaların yapılmasıdır.
 
TÜRKİYE AÇISINDAN DURUM DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE İSE
- Bu yeni teknolojiyi olumlu ve olumsuz yönlerini de algılayarak uygulamak
-Diğer yandan bu teknoloji ile üretilen ürünlerin ithalatında karşılaşılan sorunları en kısa sürede çözebilmek.
- GD ürünlerin ekilmeye başlamasıyla üreticilerin kendilerine bir yıl sonra kullanılmak üzere ayırdıkları tohumluk haklarının ortadan kalkması
- GD bitkilerin büyük bir kısmı açık tozlaşan melez türler olduğu için her yıl bu tohumların yenilenmesinin zorunlu kılınması.
Özellikle buğday gibi stratejik önemi olan bitkilerde üretici artık elindeki tohumluğu kullanamayacağından mevcut buğday çeşitlerini genetik olarak kaybetme riski de gündeme gelecektir.
 
Türkiye’nin var olan tohum bağımlılığı bu kez tam ve süresiz bağımlılık haline dönüşecek ve Türkiye bu teknolojinin risklerine açık olacaktır.
En önemli konu ise bu konuda halkın doğru bilgilendirilmesinin gerekliliğidir. Ancak bilgilendirme yasal bir boyut çerçevesinde karar ve denetim yetkisinin özerk olması ile mümkün olabilecektir. Konu ile ilgili olarak; alanında otorite sahibi bilim adamlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve bakanlıklardaki uzman bürokratların bulunduğu idari ve kurumsal bir yapılaşma, kurulacak sistemli bir alt yapı (teknik eleman, laboratuar)ile desteklenmelidir. Böylece ürünlerle ilgili modern teknolojinin etkin kullanımı sağlanacak ve riskler en aza indirgenmiş olacaktır.
 
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Bugün GDO'lu ürünler dünyada protestolora neden oluyor. Bu protestolar özellikle Hindistan, Çin, Meksika, Arjantin, Filipinler, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde yoğunlaşıyor.
GDO'lara karşı en etkili mücadele türlerinden biri tüketicilerin bilinçlenmesi. Örneğin insan beslenmesinde soya fasulyesini en çok kullanan Japonya, artık GDO'ları geri çeviriyor. Orada GDO'lu soyayı kimse almak istemiyor artık. Bu yüzden Japonya'da GDO'lu soya çok ucuz.
İngiltere'deki büyük gıda imalatçılarından Unilever ve Cadbury kendi üretim hatlarında GDO girdilerinin kullanımını yasaklamak konusunda anlaştılar. Unilever kendini Almanya ve İsveç'e GDO'lu olmayan ürünler sunan bir şirket olarak lanse etti.
Nestle, kamuoyuna GDO içeriklerinden uzak durmaya çalışacağına, GDO'lu ürün kullanıldığında bunu etikette açıkça belirteceğine dair söz verdi.
Bebek maması üreticilerinden Gerber ve Heinz, 1999'da ürünlerinde sadece GDO'lu olmayan malzemeleri kullanacaklarını açıkladı.
Bazı büyük fast food zincirleri ve patates işleyicileri de GDO'lu patates almayacaklarını duyurdular.
Türkiye'de de GDO'lara karşı savaşımda ekoloji ve çevre örgütlerine, tüketicilere, tarım örgütlerine çok önemli görevler düşüyor... Çözüm birlikte hareket etmekten geçiyor.
 
TALEPLERİMİZ
1. GDO'lu ürünlerin yasaklanması ve bunların Türkiye'ye sokulmasının önlenmesi
2. GDO tohumlarının ülkemize girişi yasaklanmalı, GDO'lu tarım yapılmamalıdır.
3. Tüketicinin alacağı ürünlerde GDO’nin olup olmadığı bilinmelidir.
4. GDO'lu ürünlerin kullanılmış olması ihtimaline karşı GDO'lu ürün kullandığı bilinen Nestle gibi ithal bazı ürünlerin mercek altına alınmasını, Cargill, Novartis, Zeneca, Du-Pont, Syngenta, Monsanto ve Dow Chemical gibi GDO üreticisi şirketlerin Türkiye'ye getirdiği ürünlerin mercek altına alınması gerekir.
5. GDO'lu ürünlerin %98'i böcek ilacı içerdiği için Sağlık Bakanlığı'nın ilgili kuruluşlarınca denetlenmelidir.
6. Gelecekte olası bir GDO tehlikesinde, gen tekniklerinden ve genetik olarak değiştirilmiş ürünlerden arındırılmış olan kurtarılmış bölgeler oluşturulmalıdır.
7. GDO'lu tohumların ekimleriyle ilgili karşı çıkışlar ve oluşturulan memorandumlar, sadece ekolojik olarak hassas bölgelerle sınırlı olmamalıdır.
8. Türk Gıda Kodeksi mevzuatında GDO'lu ürünler tanımlanmalı ve insan sağlığına zararlı olduğu için yasaklanmalıdır.
9. İnsan sağlığını tehdit edecek, kamu düzenini bozacak, çevre sağlığına, ekolojik sisteme ve biyolojik çeşitliliğe zarar vereceği düşünülen buluşlara patent verilmemesi, varolan patentlerin de iptal edilmesi gündeme getirilmelidir.
10. Genetiği değiştirilmiş tarım ve yem ürünleri için mevcut yasa, yönetmelik ve mevzuatlarımız her zaman gündemde olmalıdır.
Ulusal Biyogüvenlik Komitesi'ne başta ekoloji-çevre örgütleri olmak üzere, ziraat odaları, tarımla ilgili tüm sivil toplum kuruluşları ve tüketici örgütleri katılmalıdır.
12. Ülkemizin sahip olduğu gen kaynakları devlet ve sivil toplum kuruluşları tarafından yerli gen kaynaklarının korunması ve ıslahı için kurumsallaşmalı ve yasalarla çok uluslu şirketlerin tehditlerine karşı korunmalıdır.
 
-----------------------------------------
Kaynaklar
* http://www.genbilim./.com/transgenic....(05.10.2004)
* Denis R Alexander, “Distorting the Image of God?”, Cambridge Papers, volume 10, number 2, June 2001
Ian Wilmut, Keith Campbell, Colin Tudge, “The Second Creation”, Headline Book Publishing, London, 2000
* Jeremy Rifkin, “The Biotech Century-How Genetic Commerce Will Change The World”, Phoenix, London, 1999
* Mine Kışlalıoğlu, Fikret Berkes, Çevre ve Ekoloji, Remzi Kitabevi, 1999
* John Bellamy Foster, Savunmasız Gezegen - Çevrenin Kısa Ekonomik Tarihi, Epos Yayınları, 2002
* Göksel N. Demirer - Tezcan E. Abay, Küreselleşmenin Ekolojik Sonuçları, Özgür Üniversite Kitaplığı, 2000
* Clive Ponting, Dünyanın Yeşil Tarihi - Çevre ve Büyük Uygarlıkların Çöküşü, Sabancı Üniversitesi Yayını, 2000
* Jeremy Rifkin, Biyoteknoloji Yüzyılı, Evrim Yayınevi, 1998
* Genetik Mühendisliği, Rüya mı Kâbus mu?, Mae-Wan Ho, İş Bankası Kültür Yayınları, 2001
* José Bové - François Dufour, Dünya Satılık Değildir, Röportaj: Gilles Luneau, İletişim Yayınları, 2001
* José Bové - Bir Köylünün İsyanı, Röportaj: Paul Ariés - Christian Terras, Ütopya Yayınları, 2000
* Küreselleşme Sürecinde Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Sempozyumu, 2000
* Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Paneli, Türkiye Çevre Vakfı, 2003
* Tanrivermis H., 2003 Biyoteknoloji Ekonomisi Ders Notlari, Ankara Universitesi, Ankara
* PANUPS Pesticide Action Network Updates Service, Pesticide Action Network North America (PANNA) http://www.panna.org
* "Health risks of genetically modified foods" The Lancet Volume 353, Number 9167, 29 May 1999
* "Do genetically modified foods affect human health?" John Godfrey, The Lancet Correspondence Volume 355, Number 9201, 29 January 2000
* Health Implications of Genetically Modified Foods, Professor Liam Donaldson & Sir Robert May, May 1999 (http://www.biotech-info.net/gmfoods_health_implications.pdf)
* Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 2003
* Friends of the Earth http://www.foeeurope.org/
* The True Food Network http://www.truefoodnow.org/
* Genetic Engineering Action Network http://www.geaction.org/
* The GE Food Alert Campaign Center http://www.gefoodalert.org/Library/listContent.cfm
* The Campaign PO Box 55699 Seattle, WA 981554 http://www.thecampaign.org/reporter.php
* Aydın, İ; (2004) “Gen Teknolojisi ve Transgenik Bitkiler” Türktarım, Sayı:159, Eylül-Ekim 2004, Ankara
* Gürsoy,O; Kınık,Ö; (2003) “Genetik Modifiye Ürünler ve Süt Ürünleri” Türktarım, Sayı:150, Mart-Nisan 2003, Ankara
* Tüysüzoğlu, B;B;Gülsaçan, M; (2004) “Türkiye’de GDO”TÜBİTAK-Bilim ve Teknik Sayı 443, Ekim 2004, Ankara
* Abay;C (2002) “Dünyada Transgenik Bitkilerin Üretim ve Ticaretinde meydana Gelen gelişmelerin Çeşitli Yönlerden Değerlendirilmesi” Türkiye V. Tarım ekonomisi Kongresi, 18-20 Eylül 2002 -Erzurum
* James,C.I (2003)SAAA Briefs.No:12,21,23,24,25 ve 30
* “Yüzyılın teknolojisi:Biyotekoloji ve Güvenlik” TKB-Türktarım Dergisi -Eylül-Ekim 2004, Sayı: 159- Ankara
Doç.Dr. Şükran ŞAHİN- Ekoloji Kolektifi :::: GDO'ya Hayır :: İmmünolog
* Dr. Şükran ŞAHİN'in Biyogüvenlik Yasa Tasarısı ile İlgili Görüşleri
* Dr. Şükran ŞAHİN İmmünolog EK: 1-Biyogüvenlik Yasa Taslığına eleştirilerim
----------------
(*) Prof Dr. Hakani Hazar
Bakü Devlet Tıp Üniversitesi Tedavi (terapi) bölümünü bitirerek tüm unvanlarını Moskova’dan aldı. Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi Kardiyoloji bölümde ve Harran, Malatya, Abant İzzet Baysal, İstanbul Üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Halen İÜ Çapa Tıp Fakültesinde çalışmalarını sürdürmektedir. 140’dan fazla yayınlanmış bilimsel makalesi mevcuttur.
Yayınlanmış bilimsel ve mesleki kitapları: 1-Sindirim Sistemleri, 2- Hastalıkların tedavisi, 3- Anti bakteriyel ilaçlar, 4- Radiyagnostik
İngilizce, Rusça ve Azerice biliyor.
 
Bayrak Dergisi
Bugün 5 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol